Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi 82. Sayı (Eylül-Ekim 2019)
cativecephe.com Çatı ve Cephe / Eylül-Ekim 2019 19 tanımlarsak tanımlayalım, mümkün olduğunca sahici bir şey olmasında fayda var. Yani sökülüp alınamayacak kadar o yapının ayrılmaz bir parçası olması gerekiyor. Yapının üzerine koy- duğumuz şeyin artık azaltılamayacak kadar orada var olduğu bir durumu çok önemsiyorum. Yani tak-takıştır, yapıştır, her şeyi üzerine giydirebildi- ğin, içindeki programdan tamamen bağımsız, değişik yüzler ve maskeler barındırması bence mimarlığın kalıcılık esasıyla çelişiyor. Ayrıca binanın enerji performansının en çok dikkate alın- ması gereken unsurlardan birisi oldu- ğunu hatırlatmakta fayda var. Bu kap- samda güneşin altında, rüzgarda, farklı atmosfer koşulları altındaki yapılarda ‘yönlenme’ konusu dikkate alınmalı. Binanın güneşle ve atmosfer koşulla- rıyla ilişkisinde bu gövde uzantısının tasarımı, biçimlendirilmesi de önem kazanıyor...” “Çevre” ile “Yapı” birlikte önemli “Projelerimizde bitkilendirilmiş çatıları da oldukça tercih ediyoruz. Hem biz, hem sektör yıllar içinde yeşil çatılara oldukça alıştı. On sene önce yeşil çatılarla ilgili ilk düşünmeye baş- ladığımız zamanlarda farklı tedirginlik- ler taşıyorduk. Fakat artık öğrendik. Sürekli uygulamacı firmayı arayıp, detay sorma ihtiyacı duymuyoruz. Yeşil çatılar yaygınlaşıyor; çünkü ‘Çevre’ ile ‘Yapı’nın birlikte önemli olduğu anla- şıldı. Eskiden ‘Çevre’ başka bir şeydi, ‘Yapı’ başka bir şeydi. Artık yapıların çevreyle, peyzajla kurduğu ilişki çok önemli olmaya başladı. Hatta mesela bazı yapılar, yeraltında olduklarından sadece birer peyzajlar... Dolayısıyla o peyzaj olma durumunu yansıtacak en iyi çerçevelerden birisi yeşil çatı. Yoksa özellikle yeşil bir çatı yapmak için yap- mıyoruz aslında...” Sürdürülebilirliği sağlamak mimarlığın özünde olan bir şeydi “Sertifikalı binalara açıkçası biraz mesafeli bakıyorum... Bildiğim yeşil sertifikalı binaların çoğunun en başta pozisyonları, şehirle kurdukları ilişki bana yanlış geliyor. Hiç sürdürülebilir değiller. Bilmem ne sertifikası almış kapıyla, asma tavanla sürdürülebilirlik sağlanamaz. Prosedürel gerekler yerine getirilip, şehirle, sosyal hayatla, sür- dürülebilirlik terminolojisiyle bile yan yana gelemeyecek yapılar alıyor bu sertifikaları maalesef. Sertifikayla ilgili kontrol listesi tamamlanıyor ve kolayca bir sertifika alınabiliyor. Ama aslında 200 yıl önce yapılmış, yanı başındaki ahşabı ve taşı kullanmış yapıların en sürdürülebilir yapılar olduğu unutu- luyor. O yapıların çoğu bugün yok, doğaya karıştılar ve geriye hiç karbon ayak izi bırakmadılar. Bundan daha sürdürülebilir olanı var mı? ‘Sürdürü- lebilirlik’ kavramına yeni bir şeymiş gibi bakıyoruz; halbuki sürdürülebi- lirliği sağlamak mimarlığın ve mekan kurmanın özünde olan, en başından beri var olan bir şeydi. Bunun olmadığı bir durumu yaşama şansı zaten yoktu. Bugün ise yapılar hızla tüketilmek üzere kurgulanıyor. Maalesef bu sürdürülebi- lirlik etiketinin kendisi de bu biçimiyle pek sürdürülebilir değil...” Cephelerde hazır sistemlerle geçici şeyler yaratılıyor “Zaman kavramı çok önemli. Her dönemde popüler bir ana akım mimar- lık, bir moda oluyor. Herkes özgün, modern olacağım kaygısıyla o akımın içinde bir pozisyon alıyor. Sonunda da hiç kimse özgün olamıyor. Hem görsel hem teknik anlamda her işin birbirine benzediği tuhaf bir dünya yaratılıyor. Son dönemde üretimlerin genelde mimarlıktan çok dekor olduğunu düşü- nüyorum. İçeriklerin gerçekten maale- sef derinlikleri yok. İnovasyon yapmak, yaratıcı bir içerik üretmek Türkiye’nin bugünkü mimarlık koşullarında pek mümkün değil. Cephelerde hazır paket sistemlerle inşa edilen, hızla tüketilen, geçici şeyler yaratılıyor...” Bilinçli tasarlanmamış eski yapılara ilgi duyuyorum “Ben son dönemde, bilinçli bir şekilde çok da tasarlanmamış, bir mimarı falan olmayan ya da beş yüz sene önce inşa edilmiş, anonim, sivil mimarlık örneği yapılara ilgi duyuyo- rum. Safranbolu veya Cumalıkızık’ta- kiler hakikaten çok iyiler. Bu evlerin bilinen mimarları yok; ustalar ve dül- gerler tarafından inşa edilmişler ama çok güzel kompozisyonları var. Bir zamanlar için zanaat olarak mimarlık işin ruhuna çok daha uygunmuş. Bir aradalıkları da tasarlanmamış ama ortaya müthiş kompozisyonlar çıkmış. Deveye hendek atlatmamışlar, bildik- leri işi düzgün yapmışlar. Sıradanlar ama bir araya gelişleri harikulade. Güzel kentler de böyle güzel oluyor. Çok iyi diyebileceğin yapıları bir araya getirdiğinde bir türlü iyi bir şehir etmi- yor, neden acaba?..” Dünya, teknoloji sayesinde daha iyiye doğru gitmiyor “Dünyanın, ilerleyen teknoloji sayesinde geliştiğine, daha iyi bir yere doğru gittiğine de pek inanmıyorum. Birçok şey daha iyiye doğru gitmiyor. Bu algı bence büyük bir tuzak. Bence 70’lerde yazılan bilimsel içerikli maka- lelerin doyuruculuğuyla bugünküler bir değil. Eskiden daha mı donanımlı insanlar vardı, bilemiyorum. Şimdi her- kes bilgiyi aynı kaynaklardan alıyor, aynı şeylerden besleniyor. Dolayısıyla özelleşemiyoruz, derinleşemiyoruz, sığlaşıyoruz. Aynı şey mimarlık için de
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=