Dezenformasyon (çarpıtılmış bilgilendirme) yöntemi ile -tıpkı aÄŸlayan çocuÄŸu susturmak için: "aa bak kuÅŸ uçuyor!" diyerek dikkatini baÅŸka tarafa çeker gibi- koskoca toplumları da çıkar çevrelerinin iÅŸine gelmeyen konulardan uzaklaÅŸtırmak olası. ABD, dünyada bu iÅŸin en iyi kotarıldığı ülke...Bugün artık, bizde de dezenformasyon en "Amerikanvári" yöntemlerle uygulanıyor. Konunun siyasal ve stratejik çıkarlar boyutu ile ilgili yanı bizim yazılarımızın kapsama alanı dışında. İrdelemek istediğimiz bilgi saptırma olayı ise yalnızca mimarlığı ilgilendiriyor.
Konumuz betonarme. Betonarme ile ilgili dezenformasyonun kökeninde doğrudan çıkar çevreleri değil, ne yazık ki, -bizimki gibi deprem ülkelerinde uzak durulması gereken- betonarmeden başka bir malzeme bilmeyen yapı sektörü erbabının kendi yetersizliğini örtme çabası var! Çünkü, Marmara depremini izleyen dönemde yaşanan onca acıyı yansıtan fotoğraf karelerinde sefil görünümlü, kırık-dökük betonarme hep başroldeyken ne hükümetler, ne meslek odaları ne de üniversiteler insanlara gelecek için umut vaat eden herhangi bir alternatif yapı malzeme ve tekniğini ortaya koyamadılar. Çimento sanayicileri ve beton santralleri de aradan vakit geçince bu boşluktan yararlanmanın yolunu er-geç bulacaklardı... Bu yol bulundu, siyasal erk ile sağlam bağlar kuruldu; Türk yüklenici şirketler betonarme konusunda uzmanlaşarak bu alanda dünyadaki beş büyük ülke arasına girmeyi başardılar. Böylesine güçlenince de rakip olabilecek alternatif malzemeleri yok etmek için kendilerine gümüş tepsi üzerinde sunulan dezenformasyon malzemesini fütursuzca kullanmaya başladılar. Odanın süreli yayını "Mimar.ist" dergisindeki ilan tümüyle çelikten yapılmış bir asma köprünün bile nasıl çarpıtma malzemesi yapılabildiğine bir örnek.
17 Ağustos depremini izleyen şok ve durağanlık döneminde, birkaç sağduyulu ses işitilmeye başlanmıştı: bu uyarıları aklımda kaldığı şekilde değil, dönemin arşivlerinden yararlanarak anımsatmak istiyorum:
-"Türkiye betonarmeye mahkûm mu? Alternatif yapı sistemleri dünyada gelişirken bizde neden araştırılmıyor?" (Oktay Ekinci - 2000)
-"Sayısız bina, betonarme karkas sistemlerindeki hatalı proje uygulamaları nedeniyle çökmüş ya da yıkılmıştır. " (İTÜ’lü ve KTÜ’lü uzmanların raporlarının özeti -1999)
-"Kurallara aykırı uygulanması konusunda böylesine yaygın bir davranışa olanak sağlayan; çünkü kuralsız inşa edildiğinde de ayakta durabilir ve hatta uzun yıllar kullanılabilir bir aldatıcı özellik taşıyan betonarme karkas sistemde inat etmek, toplumun bilimle olan ilişkisinin de henüz güven verici düzeylerde olmadığı süreçte, insanları göz göre göre ve bilerek ölüme sürüklemek demek olmuyor mu?" (Oktay Ekinci - 2000)
-"Betonarme karkas binalardaki maliyetten kár sağlama düşüncesiyle ahlák dışı davranışlara açık olmayan inşaat sistemleri hem mevcuttur hem de kurallarına uygun betonarmeden bile çok daha güvenli yapılar yaratır (É) Çelik iskelet, deprem riskine karşı cankurtaran teknolojidir (É) İnşaat sektöründe teşvik edildiği ve çelik üreticileri bu yönde yoğunlaştıkları takdirde, çelik iskelet sisteminin sanıldığı gibi yüksek maliyetler
yaratmadığı görülecektir (É) Hiçbir yaşam, yapıda kullanılacak çelikten daha ucuz değildir. (Prof. Dr. Tevfik Seno Arda Ğ Eylül 1999)
-"Katil ağırlıktır (É) Türkler, başlarının üzerindeki strüktürlerin (betonarme karkas) altında ezildilerÉ" (The Economist - 28 Ağustos 1999)
-"Bugüne dek hep "betonarmeye bağımlı" süregelen mimarlık ve inşaat mühendisliği eğitimini yeniden gözden geçirmek için Körfez depremi, tarihsel bir fırsatı "bilime" sunmuş durumda" (Oktay Ekinci Ğ 2000)
Ne yazık ki iki elin on parmağını geçmeyen sayıdaki bu sağduyulu seslenişler, mimar ve inşaat mühendislerimizi derin uykularından uyandırmaya yetmedi: Onlar, "Çelik, uçak çarpmasına dayanıksız; betonarme olsa yıkılmazdı!"; "Çelik yanar! Ahşap bile yangına daha dayanıklıdır!";"Kötü yapıldıktan sonra çelik de betonarme de aynı şekilde çürüktür!"; "Eski köye yeni adet getirme allasen!" diye sürüp giden "ninniler geçidiyle" avunmayı sürdürdüler...
Son birkaç yıldır, konut sektöründe bir canlılıktır gidiyor... Tavuk kümesi gibi zevksiz beton kuleler, ova, yamaç, tepe demeden her yerde mantar gibi bitiyor. Kulelerin orta yerine bir yüzme havuzu oturtup, siteye bir de Amerikanca isim uydurulunca "süper lüx(!)" operasyon tamamlanmış oluyor. Hele bir de site bünyesinde "shopping center", "movie theater", "hair designer", "fitness club" gibi "artı"lar da varsa buralarda "yaşama ayrıcalığına" kavuşanlar için "sınıf atlamak" artık garantilenmiş oluyor! Bu kandırmaca reklámlar neyi gözlerden saklıyor dersiniz? Ürkütücü boyuttaki rant yağmacılığını; (yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yoktur! hovardalığıyla değiştirilip duran "yeni" yönetmelik ne derse desin) o yükseklikteki ve ağırlıktaki betonarme kulelerin çok şiddetli bir depreme dayanıklı olamayacağını; kısa bir süreliğine konut açığını kapatıyor gibi görünmesine karşın (gerçek anlamda bir şehir sıcaklığından uzak, birbirinden kopuk beton kulelerden oluşan) bu "yatakhane-kentlerin" insanı mutsuz edeceğini; yol açtıkları görüntü kirliliğiyle gelecek nesillerin ufkunu karartacağını; en önemlisi de bir şeyler yapıyormuş gibi görünüp, 30 ve üstü yaştaki tümüyle çürük yapı stoğunda oturmakta olan yurttaşların kendi kaderlerine terk edildiğini...
Betonarme, bütün rakiplerini "ezip geçerek" rant pastasının tek harcı olmayı garantilemiş görünüyor. Yaklaşan deprem göz önüne alındığında, "Pirhus Zaferi" olmasın bu?..
Orhan Baltacıgil
info@kentyapitasarim.com
R E K L A M