200x200 piksel Reklam Alanı

Getto

Getto

10 AÄŸustos 2009 | KONUK YAZAR
21. Sayı (Temmuz - AÄŸustos 2009)

İstanbul'un eski semtleri içinde en çok Cihangir'e yanarım. Yeryüzünde böylesine ayrıcalıklı bir konumda bulunup da bunun hiç farkında olmadan kurulmuş başka bir yerleşim var mıdır? Yeryüzünün en güzel ve anlamlı coğrafyasının, en hakim noktasında bulunacaksın ve sen sırtını manzaraya dönüp kargacık burgacık dar sokakların iç karartan çerçevesiyle yetineceksin! Orhan Baltacıgil info@kentyapitasarim.com

İstanbul'un eski semtleri içinde en çok Cihangir'e yanarım. Yeryüzünde böylesine ayrıcalıklı bir konumda bulunup da bunun hiç farkında olmadan kurulmuş başka bir yerleşim var mıdır? Yeryüzünün en güzel ve anlamlı coğrafyasının, en hakim noktasında bulunacaksın ve sen sırtını manzaraya dönüp kargacık burgacık dar sokakların iç karartan çerçevesiyle yetineceksin!

 

Çocukluğumun İstanbul'unda Cihangir bir azınlık (daha çok Rum) mahallesiydi ve tıpkı Tarlabaşı, Kuledibi, Balat, Fener, Samatya, Kurtuluş (Tatavla) gibi İstanbul'un eski gettolarının havasını koruyordu. Bu yüzden, Cihangir olsun, diğerleri olsun, içe kapanık yaşam sürdürülen bu mahallelere hiç gitmişliğimiz yoktu. Sadece vapurla karşıya geçerken, Fındıklı ve Kabataş sırtlarında birbiri üstüne abanmış çirkin yapıların denize bakan arka cephelerindeki balkonlarının -nedense- hep asılmış çamaşırlarla kaplı olduğu görüntüsü aklımda yer etmiş. Yıllar sonra, işim düştü, Cihangir'in içini de gördüm. O günden aklımda kalan izlenim ise, sokaklarında yürürken hemen şuracıkta olduğunu bildiğim Boğaziçi'nin ve muhteşem Tarihi Yarımada'nın hiçbir yerden gözükmediğiydi.

 

İki bin beş yüz yıl önce kurulduğunda da, İstanbul (Bizantion) konum olarak büyük stratejik öneme sahipmiş. Bu konumdan yararlanmak isteyen pek çok farklı kavim tarih boyunca tek bir egemenin yönetimine boyun eğerek bir arada yaşamaya razı olmuşlar. İstanbul'un her zaman bir gettolar kenti olagelmesinin açıklaması da bu olsa gerek. İstanbul?un en bilinen üç adından (ilk ikisi: Bizantion ve Konstantinopolis) bugün evrensel olarak kullanılan sonuncusu aslında daha Bizans İmparatorluğu sürerken şehrin yakınlarına sokulup orada yaşamaya başlayan Türk azınlığın koyduğu bir ad: yan yana yaşadıkları Rum köylülerin ağzından duydukları: "Stan Poli" (eski Grekçede şehir anlamında)... "Şehre gidiyorum, şehirden geliyorum" şeklinde sıkça kullanılan bu sözcüğü kentin adı olarak benimsemiş olmalılar! Ünsüz harfle başlayan sözcüklerin başına bir ünlü eklemek, p, k, t gibi harfleri b, g/ğ, d dibi harflerle yumuşatmak halk Türkçesinin özelliği olduğundan, örneğin eski Grek dilindeki Poli / Polis, Heraklia gibi yer adları Türkçe'ye: "Bolu", "Ereğli" olarak geçmiş; "Stan Poli" de olmuş size İstanbul!

 

Getto, eski İtalyanca bir sözcük.17. yüzyılda Venedik kentinde Yahudilerin bir arada oturmaya zorlandıkları bölgenin adıymış. Zamanla her türlü azınlığın kendilerini kentin geri kalanından yalıttıkları semt anlamına gelir olmuÅŸ. New York'un Harlem'i, ilk akla gelen... Paris'in, Londra'nın eski Yahudi gettoları günümüzde dağılmış durumda. Yerlerini Üçüncü Dünya'dan göç edenlerin mahalleleri almış. Üç imparatorluÄŸa baÅŸkentlik yapmış İstanbul'un "DoÄŸu Roma" olarak anıldığı zamanlardan beri (kendi çevresini özel surlarla çevirecek kadar geliÅŸmiÅŸ) en büyük gettosu ise Haliç'in karşı yakasındaki Cenovalı tacirler tarafından kurulmuÅŸ Galata (Sycae). Galata gettosu, Osmanlı devletinin güvencesi altında artık surlara gereksinimi kalmayınca, kabuÄŸunu kırarak yayılmaya baÅŸlamış: Pera (BeyoÄŸlu) böyle ortaya çıkmış. Pera, Saray'a kredi açacak kadar zenginleÅŸen Galata bankerlerinin, kapitülasyonlarla baÅŸlayan ayrıcalıklı iliÅŸkiler döneminde birbirlerinin önüne geçme çabası içindeki Avrupa devletlerinin küçük koloniler kurup yerleÅŸtikleri bir "gayrimüslim" kent görünümü kazanmış. Havraları, Hıristiyanlığın her mezhebinden kiliseleri ile Türk / Osmanlı mimarisiyle hiç ilgisi olmayan, Avrupa tarzına öykünen yapıların plansız, özensiz daracık sokaklar boyunca yığıldığı "alaturka bir yabancı kent" olarak geliÅŸmiÅŸ.  

 

Osmanlılar, her ne kadar İstanbul'da evrensel ölçüde önemli yapılar (camiler, saraylar, hamamlar, kapalı çarşılar) inşa etmişseler de ele geçirdikleri bu kentin yeniden planlanması, en azından var olan planının korunması gibi konularla hiç ilgilenmemişler. Eski Doğu Roma başkentinin görkemli ana caddeleri, forumları (alanlar) giderek küçük yapıların işgaline uğrayıp, mahalle aralarına dönüşmüş. Anlaşılan, Doğululara özgü, görkemli anıtsal eserler inşa etmek ama çevreleriyle hiç ilgilenmemek huyu, Osmanlı'nın da zayıf tarafını oluşturuyormuş. Kentin merkezi bu görünümdeyken, dış mahallelerin düzenli olması beklenebilir mi? Pera'daki Cadde-i kebir'in (büyük cadde) Frenkçesi: Grand Rü'dür (büyük sokak). Paris'in 200 metre genişliğindeki "büyük caddesi" Şanzelize ile karşılaştırılırsa Beyoğlu'nun ana arteri 12-15 metrelik eni ile Avrupalı'nın gözünde ancak "büyük sokak" olabilir! Cadde-i kebir'in (bugünkü İstiklâl Cad.) dar da olsa, bir "cadde" olarak açılabilmesi de aslında bu yol boyunca sıralanan yabancı elçiliklerin girişimi ile olabilmiş. Kalan sokaklar ise padişahın Levantenler'e (Avrupa kökenli Doğu'lu) tahsis ettiği bu yerleşim bölgesine olabildiğince çok yapı sığdırmak için inişli-yokuşlu daracık geçitler halinde açılabilmiş. Sıvayla kesme taş görünümü verilmiş ucuz cepheli, sıkışık, aşırı yüksek merdivenli ve kullanışsız planlı yapılarla tıka basa dolu Tarlabaşı, Sıraserviler, Cihangir ve Kuledibi gibi "gayrimüslim" mahalleleriyle Pera, 19. yüzyılın Batı'ya özenen Osmanlı aydınlarının gözünde yine de Avrupa'yı temsil ediyormuş! Haydi diyelim, ayakları Doğu'nun kapanına kısılmış, kollarıyla Batı'ya umutsuzca uzanmaya çalışan Osmanlı aydını için kötü birer kopya da olsalar Pera'nın "Avrupâi" binalarının oluşturduğu dekor önünde, kentin Müslüman mahallerinde hayali bile kurulamayacak "Beyoğlu'nda felekten çalınan bir gecenin" insani boyutu pek önemliydi. Peki ya şimdi?

 

Pera'nın gettolarını kuran insanlar çoktan bu ülkeyi terk edip gittiler. Geride bıraktıkları yapılar çok mu değerli? Az sayıdaki büyük ve gerçekten önemli mimarlık yapıtı sınıfında olanların dışındakiler, aslına bakılırsa, hiç de önemli değil! Beyoğlu'nun arka sokaklarını ve Tarlabaşı'nın köhne yapılarını koruyacağız diye bunca çaba gösteren bugünkü aydınlarımız acaba neyin peşindeler?

 

İstanbul'un yitik azınlıkları günümüzde kıymete bindi! Onların inÅŸa ettikleri ve bir zamanlar yaÅŸamış oldukları mahalleler de öyle... KuÅŸkusuz, Rumlar ve Ermeniler de en az Türkler kadar İstanbulluydular. Ancak onları bu topraklardan koparan, iÅŸgal yıllarındaki seçimleri olmuÅŸ. Türklerden çoktan beri ümit kesip Avrupalılara yanaÅŸmış olmanın, daha iyi ve çaÄŸdaÅŸ bir yaÅŸama onlar sayesinde kavuÅŸacaklarını sanıp, ezik ve savaÅŸtan yenik çıkmış Osmanlı Türk halkına ihanet etmiÅŸ olmanın bedelini ödemek zorunda kalmışlar, hepsi bu! Ayrıca,  Mütareke döneminde Osmanlı aydınlarının büyük çoÄŸunluÄŸu da kurtuluÅŸun ancak büyük bir Batılı devletin mandasına girerek olabileceÄŸi, Osmanlı'nın tepeden baktığı ve küçümsediÄŸi "Türkler" eliyle bir bağımsızlık savaşı düşünülemeyeceÄŸi inancındaydılar. Atatürk'ün bunu baÅŸarmış olması yüzünden, O'nu hiç sevmediler!

 

Getto, her zaman toplum dışına itilmişlerin toplanıp güven aradıkları kenar mahalle demek değil. Bir de ait oldukları toplumdan hoşnut olmayıp başka bir yaşam tarzını benimseyen insanların özgür iradeleriyle bir araya gelip oluşturdukları "ayrıcalıklı bölge" anlamına gelebiliyor. Eski sakinleri başka diyarlara göçtükten yıllar sonra, Cihangir yeniden bir gettoya dönüşmeye başladı: "T.C." karşıtı aydınların, yanlarına İstanbul'da yaşayan yabancıları da katarak bir arada yaşadıkları bir gettoya. Güle-güle otursunlar... Benim tek üzüntüm, bu mahallenin, ta kuruluşundan beri göze çarpan: deniz ve tarihi yarımada manzarasından hiç yararlanamayan çarpık yapısının böylesine kültürlü ve varlıklı insanların gelip buraya yerleşmesi yüzünden bir gün mantıklı bir planlamayla düzeltilebilme umudunun artık kalmamış olması!

 

Orhan Baltacıgil
info@kentyapitasarim.com
 


R E K L A M

İlginizi çekebilir...

2025, İnşaat Sektöründe Enerji Dönüşümü için Dönüm Noktası Olacak mı?

Avrupa genelinde artan faiz oranları ve inşaat maliyetleri, bina sahiplerini 2024 yılında enerji dönüşüm projelerine yatırım yapma konusunda temkinli ...
9 Ocak 2025

CEPHEDER; "2024 Yılı Sektörel Değerlendirmesi ve 2025 Yılı Öngörülerimiz"

2024 yılı, çatı ve cephe sektörü için dinamik ve zorlu koşulların bir arada yaşandığı bir yıl oldu. Küresel ekonomik istikrarsızlıklar, malzeme maliye...
24 Aralık 2024

Cephe Sistemlerinde Dijitalleşme ve Sürdürülebilirlik: Geleceğe Yönelik Yatırımlar

Son yıllarda inşaat sektörü genelinde, özellikle cephe sistemlerinde sürdürlebilirlik ön planda yer almaya başlamıştır. Modern binaların estetik görün...
23 Eylül 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.