
Kendi Bindiğimiz Dalı...![]()
CİHAN KALAY / Mimar Bu yazıda, içinde bulunduğumuz ve kötüleşmekte olan ortama nasıl geldiğimizi ve bu durumdan nasıl kurtulabileceğimizi yorumlamaya çalışacağım... Çok iyi bildiğiniz gibi ülkemizde kültür, sanat, yaşam, eğitim, insanlık, ahlak, siyaset, ekonomi vs. günden güne daha kötüye gidiyor. Bu kötüye gidişten, yaklaşık on yıl öncesine kadar, gelişeceğine ve Avrupa seviyelerini yakalayacağına inandığım endüstri ve sanayimiz de nasibini alıyor. Ne acı ki, ne kadar olduğunu bilemediğim bir süre daha bu olumsuz ortamın kötüleşerek devam edeceğini de görüyorum. Tek başına siyasi iktidarın tüm bu yaşadıklarımızın sorumlusu olamayacağını, muhalefetteki tüm partilerin de sorumlu olduğunu ve her anlamda Avrupa seviyesinin ne olduğunu, birçok kişiye göre daha iyi gören, bilen sanayi ve endüstri firmalarımızın sahipleri ve üst düzey yöneticilerinin de bu bozulmadan (önemli seviyede) sorumlu olduklarını düşünüyorum. Siyasetçi değilim. Bu sebeple mevcut iktidarı veya muhalefeti eleştirebilecek politik birikimimin olmadığını da biliyorum. Buna rağmen bence yurtdışıyla ilgisi olan, yurtdışında uzun süre bulunan, yurtdışına gidip gelen ya da çok kitap okuyarak kendini yetiştirebilmiş olan herkes, kalitenin, şehrin her şeyine ve insanlarına sinmiş, bütünsel bir kavram olduğunu öğrenebilmiş herkes (hepimiz) bu geri gidişten sorumludur. İçinde bulunduğumuz bu kötü duruma bir anda gelmedik. Küçük adımlarla kötüleştirildik. Aslında en küçük bozulmada çok büyük tepkiler verilmeliydi ve siyasi iktidarın yöneldiği yanlış yoldan geri dönmesi sağlanmalıydı. Yapamadık... Yavaş yavaş ısıtılan sudan kurbağanın kaçamayarak haşlanması gibi hareketsiz kaldık. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi yanlış düşüncelerle sessiz durduk. Daha kötüsü, işçinin zararına olan ücret, sigorta gibi konulardaki gelişmelerde de işimize geldiği için öyle sus pus kaldık ki, neredeyse yapılanları destekler bir görüntü oluşturduk. Çok daha kötüsü de iş alabilmek, ürünümüzü satabilmek için yandaşlık yarışına girdik. Anlık, günlük çıkarlarımızın peşinde koşar olduk. Ve son aşamada birçoğumuz hayatta kalma, yaşam mücadelesi verir hale geldi. Dünya demokrasi sıralamasında Türkiye 2000 yılında 50. sıradaydı. 2017 yılında 100. sıraya indi ve geçen yıl, 2018 yılında ise 110. sıraya geriledi. Bu rakamlar bize gitmekte olduğumuz yolu çok net gösteriyor. Endüstri ve sanayi firmalarımızın yetkililerini, yaşamakta olduğumuz kötü ortamların sorumlularından biri olarak görmemi ise şöyle açıklayabilirim... Yurtdışına ürünlerini satan, satmaya çalışan kişiler, o ülkelerdeki kalitenin ne olduğunu, kaliteli olmanın ne anlama geldiğini (yaşayarak, görerek) öğrenirler. Genel seviyesi düşük bir ülkede mal satmaya çalışanlar da kalitenin ne olduğunu öğrenirler; çünkü aynı yere ürünlerini satmak için gelmiş, gelişmiş ülkelerin firmaları ile rekabet içinde olacaklardır. Satış yapabilmek için rakiplerinin ürünlerinin özelliklerini, ürünlerini nasıl tanıttıklarını, pazarlama ve satış tekniklerini, bu firma çalışanlarının kişiliklerini ve davranışlarını öğrenmek zorundadırlar. Sonuçta yurtdışı pazarlarda yer bulabilmenin yolunun kaliteyi öğrenmek ve kendi kalitelerini rakiplerinin sahip olduğu kalite seviyesine çıkarabilmelerine bağlı olduğunu hayat onlara öğretir. Yurtdışı satış ve pazarlamada çalışan kişilerin zamanlarının çoğu, potansiyel müşterilerine, ürünlerinin çok kaliteli olduğunu, firmalarının ve bu arada Türkiye’nin de kalite seviyesinin oldukça yüksek olduğunu anlatmakla geçer. İşte bu sebeplerle, siyasilerin yaptığı yanlışlara ilk tepkileri -herkesten önce- bizim vermemiz gerekirdi diye düşünüyorum. İçinde bulunduğumuz şartlarda yapmamız gereken, önce kötüye gidişi durdurmak, sonra da (yeniden) iyiye gidişin ve “muasır medeniyetler seviyesine çıkmak” için yapılacakları planlamak ve bu planlananları taviz vermeden uygulamaktır. Endüstri ve sanayi firmalarımızın sahipleri ve çalışanlarının yeniden gelişmemizde ülkemize büyük katkı sağlayacaklarına inanıyorum. Durumumuz ne kadar kötü olursa olsun, moralimizi yüksek ve sağlam tutmamız gerekiyor. Bize güç verecek en önemli değerler, çok iyi yetişmiş ve eğitilmiş, oldukça geniş bir insan birikimine sahip olmamız ve siyasilerimizin bize yapılabilecek küçük yanlışların bile ne kadar büyük zararlar verebileceğini öğretmeleridir. Artık ne yapmamızın yanında, ne yapmamamız gerektiğini de çok iyi biliyoruz. Yapmamız gerekenlere ışık tutmak için eski bir anımı anlatmak istiyorum... Sanırım 1988 yılıydı. Her anlamda bize göre ileri bir ülke olan Almanya’ya, hem de üç yılda bir düzenlenen ve bütün dünyanın görmeye geldiği teknolojik yeniliklerin sergilendiği bir fuarı gezmeye gitmiştim. Fuar alanında çalışan temizlik işçilerinin, seyyar satıcıların el arabalarını andıran çöp topladıkları sert plastikten yapılmış tekerlekli kovalar bana o kadar modern gelmişti ki, İstanbul’da ofisimizin bir köşesine koysak, hiç kimse onun çöp kovası olduğunu anlayamaz diye düşünmüştüm. Fuar alanı içinde atılan çöpleri, ellerindeki uzun saplı süpürge ve faraş yardımıyla toplayan ve tekerlekli çöp kovalarına atan, renkli ve güzel tulumlar giymiş birçok temizlik elemanı vardı. Bağırarak türkü söylediği için Türk olduğunu anladığım bir temizlik elemanının, elindeki süpürge ve faraşla rahatça alabileceği boş bir sigara paketine ayağıyla vurarak duvar kenarında bulunan bir radyatörün altına atması dikkatimi çekmişti. Birkaç saat sonra, fuarı gezmeye devam ederken, başka bir temizlik elemanının, benzer bir radyatörün altındaki bir çöpü, elindeki süpürge ve faraşla alamadığı için yere yatarak ve kolunu sokarak (biraz da zorlanarak) aldığını görünce, nedense tüm temizlik elemanları Türk olmalıymış gibi Türkçe olarak “tebrik ederim” demiştim. Ne dediğimi anlayamamıştı. Alman’dı. Gördüğüm bu sahneler beni çok etkilemişti. Biri Türk, biri Alman iki temizlik işçisi ve ikisi de aynı işi yapıyorlar. Türk olan rahatça alıp çöp kovasına atabileceği bir çöpe ayağıyla vurup radyatörün altına atıyor; Alman olansa yere yatıp radyatör altına kaçmış bir çöpü almak için kolunu sokuyor. “İşte” demiştim, “kalite farkı bu”... Nedenleri konusunda uzun konuşmalar yapılabilecek bu anımı anlatmamın sebebi, sahip olmamız gereken ve bizi başarıya götüreceğine inandığım önemli kavramlardan birinin “herkese yayılmış ve özümsenmiş bir kalite kavramı” olduğuna inanmamdır. İlginizi çekebilir... Cephe Sistemlerinde Güvenlik, Dayanıklılık ve Sürdürülebilirlik: Geleceği İnşa Ederken Sorumluluğumuzun FarkındayızEmre Ünaldı," Akıllı şehirlerden iklim dostu yapılara, deprem güvenliğinden yangın dayanımına kadar birçok başlıkta yapılarımızı yeniden tasarlam... Türkiye'de Çatı Sektörünün GeleceğiLevent Çeki, "10 Nisan 2025 tarihinde İstanbul Ticaret Odası ile birlikte ''Türkiye'de Çatı Sektörünün Geleceği'' başlıklı, s... 2025, İnşaat Sektöründe Enerji Dönüşümü için Dönüm Noktası Olacak mı?Avrupa genelinde artan faiz oranları ve inşaat maliyetleri, bina sahiplerini 2024 yılında enerji dönüşüm projelerine yatırım yapma konusunda temkinli ... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.